14 Ağustos 2011 Pazar

3 büyükleri kimyasal birleştirdi


Yalova'nın Taşköprü beldesine kurulacak kimyasal depolama tesisine karşı Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın taraftar dernekleri ortak basın açıklaması yaptı.
Uğur Mumcu Kültür Merkezi önünde toplanan 3 kulübün taraftarları, ''Çocuklarımızın Geleceğini Kirletmeyeceğiz'' pankartları açtı.
Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Samet Baykara, Fenerbahçeliler Derneği Başkanı Nedim Güven ve Galatasaraylılar Derneği Başkanı İlhan Gökkılıç'ın önderliğinde toplanan yaklaşık 100 kişi, kimyasal depolama tesisi aleyhine slogan attı.


Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Baykara, grup adına yaptığı basın açıklamasına, ''Bizler, üç ezeli rakip, üç ebedi dost camianın Yalova'daki temsilcileri olarak spor ve futbol dışı gündemle toplandık'' sözleriyle başladı.
Taşköprü'de depolanacak atıkların, dünyanın en büyük ve en tehlikeli kimyasal atıkları olduğunu ileri süren Baykara, ''Bizler, zehirlenmek istemiyoruz'' dedi.
Depolanacak kimyasal maddelerin Marmara Bölgesi'ni yok edebileceğini savunan Baykara, ''Türkiye'ye üçüncü dünya ülkesi muamelesi yapılırcasına Hollanda, Fransa, Kanada ve birçok ülkenin kendi sınırları içinde istemediği pislikler gemilere yüklenip Türkiye'deki çöplüğe gönderilecek. Böyle bir tesisin kurulmasına izin vermeyeceğiz'' diye konuştu.
Daha sonra kol kola giren üç kulübün dernek başkanı ve taraftarlar Gazipaşa Caddesi'nde yürüyüşe geçti. Gruba yaklaşık 200 kişilik Yalovaspor taraftar grubu da katıldı. 4 kulübün taraftarları Cumhuriyet Meydanı'nda kimyasal depolama tesisi aleyhine sloganlar attı.

Şike, para işte kapitalizm işte!

Futbola ilişkin sorular her zaman ve artarak sorulmaya devam ediyor. Aslında  çoğuna pek çok kez yanıt vermeye çalışıyoruz. Kendimizi dinlerken ya da hoş bir sohbet ortamında arkadaşlarımıza düşüncelerimizi anlatırken... Bu gün bu sorulara belki yine aynı yanıtları vereceğiz ama doğru sorularla ilerlersek bazı konuları daha net görmek mümkün. Cevaplar, bir karalama ya da bir suçlu arama mantığıyla verilmedi, daha çok içimize sızan virüslerden kurtulmak için az dozda alınmış antibiyotik olarak değerlendirilebilir.

İlk soru çok açık: Büyük işadamlarının durduk yerde kulüplerin başına geçip trilyonlarca lirayı futbola yatırmalarının ardında futbol aşkı mı var? 
Cevap da en az soru kadar açık: FİFA’nın ünlü başkanı Havalange’nin FİFA’nın başına geçmek için 1970’lerin başında su gibi para akıtmasının sebebi her neyse bu işadamlarının da derdi de odur!

Amaç ne olabilir? 
Pek çok şey elbette ama İtalyan toplumbilimci Adrien Lyttelton şöyle der, “15. yüzyılda varlıklı bir adam kentin efendisi olabilmek için en iyi fırıncıları tutardı; 21. yüzyılda ise görkem kazanmak için en iyi futbolcuları satın almak gerekmektedir”.  Bir alıntı da Elif Yılmaz’dan yapayım, “futbol yalnızca toplumsal gerilimleri düşürmek ve siyasi rant sağlamak amacıyla değil; kimi zaman vergi kaçırmak, kara para aklamak gibi yollarla 
haksız kazanç için de tüm dünyada kullanılıp, sömürülmektedir.”

Futbolda şirketleşme neden bizi rahatsız etmeli? 
Müşteri değil taraftarız biz” sloganı bence sorunun altını dolduruyor ama hesabı şurdan yapalım:  Bu gün itibariyle maç günü gelirleri gibi klasik gelirlerin toplam gelirler içindeki payı %90 lardan %40 düzeylerine gerilemiştir. Bu şu anlama gelir; artık tribünleri doldurma çabası kitle büyüklüğünü göstererek diğer yatırımların önünü açma amacı taşımaktadır. Yatırımcılara hali hazırda bir pazar olduğunu tribünden daha güzel ne anlatabilir ki?

Bunun ne gibi zararı olacak?
Kuralları basit bir oyunken ayak topu, işleyişine karışamadığımız bir yönetim mekanizmasının elinde kontrol edilemez bir büyüme hızıyla her yere savrulabilir. Hadi geçtik futbolun romantizmini, oyun bu gün olduğu gibi tamamıyla elimizden kayıp gidebilir. Şu an futboldan çok futbol ile ilgili iddiaları konuşuyor olmak hangimizin bir hatasıydı? Bizler sadece sahaya odaklanmıştık ya da futbolcular, teknik adamlar... Onlar için de oldukça zor bir dönem, yeni futbol düzeninin korunmasız personeli durumundalar!

Şike iddialarını nasıl değerlendirmeliyiz? 
Uzun boylu laflara, futbolda şike var mı, teşvik olayları hâlâ yaşanmakta mı, el elden üstün mü, parası olan daha güçlü mü gibi tartışmalara girmeye hiç gerek yok. Oyuna farklı bir boyut getiren bahis şirketleri ne zaman liglerin isim hakkını almaya, ne zaman formalarda boy göstermeye başladılar, işte o zaman mertlik bozuldu. Çünkü artık ortada futbol değil, kumar oynanmaya başlandı. Ve unutulmasın, en iyi kumarbazlar, 
hile yapabilenlerdir!

Bu sonuca nasıl ulaşıyoruz, elimizde somut veriler var mı? 
Olmaz mı... Sponsorluk yapılan ligler arasında Casino Eredivisie (Hollanda 1. Ligi), LigaBetandwin (Portekiz 1. Ligi) ve İddaa Lig (Türkiye 3. Ligi) var.  

Bu hiç tepki çekmedi mi?
Önceleri bahis şirketlerinin bu yöndeki atılımları hoş karşılanmamıştı. Ama nereye kadar? Sonunda şirketler bir karar aldı ve sponsorluk anlaşmalarına kadar uzadı işler. Ayrıca Real Betis, Globet ile anlaştığında tepki çekmişti. 888 ile anlaşan Middlesbrough da aynı durumdaydı. Şimdi ise bahis şirketleri formaların üzerinde virüs hızıyla yayılıyor: Real Betis (Globet), Middlesbrough (888), Toulouse (888), Sevilla (888), Milan (BAW), Werder Bremen (BAW), Auxere (BAW), Tottenham (Mansion), Aston Villa (32red), Blackburn Rovers (Ber.24), Athletico Bilbao (Expekt) listeyi uzatmak mümkün... Saydığımız takımlar ülkelerinin birinci liginde oyandıkları dönemde bu reklamları taşımaya başladılar. Bu ülkelerin alt liglerinde ya da diğer ülkelerin liglerinden örnek olabilecek takımların sayısı artabilir.

Oldukça ilginç bir hal almış desenize futbol? 
Dahası da var. Aşağıdaki takımların formalarında olmasa da ikinci sponsorları birer bahis şirketi: West Ham (Pinaccale), Atletico Madrid (Ladbrokers), Espanyol (Interwetten), Recreativo (Interwetten)...
Bakın oyuna renk getirecek, adrenalini yükseltecek yeni oyunlar tercih meselesidir. Sen oynarsın o oynamaz orası çok önemli değil. Ama futbolun baş aktörü haline gelirse bu işleyiş işte o zaman sıkıntı doğmaya, hesaplar başka yerlerden yapılmaya başlanır. Yani ligin sonunda kimin şampiyon olacağına ilişkin yüklü yatırım yapan şirketler hangi takımı tutacaktır? Elbette CEOların da gönlünde birer takım vardır ama hiç sanmıyorum o dakika kendi takımlarını tutsunlar...

Sonuç olarak... 
Geldiğimiz nokta küresel sermayenin tek güç olma erkiyle açıklanabilir ancak öncelikle local güçler hedef alınıyor. Mahallelerdeki bakkalları kapatan süper marketler gibi, mahalle arasındaki futbol da kepenk indiriyor bir bir... Yiğiter Uluğ’un da söylediği gibi “Futbol büyüyor... Giderek dünyanın en ücra köşelerine sızıyor, popülaritesinin önünde hiçbir güç duramıyor. Büyüdükçe kazanıyor, kazandıkça etrafına da kazandırıyor. Fakat bu güzel oyunun saflığı, masumiyeti, mahalle arasına özgü heyecanları da kaybediyor bir bir...”

Romantik Komedi
Barcelona Başkanı Sandro Rosell'e yakınlığıyla bilinen FIFA menajeri Bayram Tutumlu, Katalan temsilcisine hayranlığı ile bilinen Barzani ile Barça arasında gönül elçisi oldu. Tutumlu, Erbil’de ziyaret ettiği Barzani’ye Barcelona  Başkanı Rosell’in gönderdiği forma, kulüp flaması ve futbol topunu teslim etti.
Üzerinde ismi yazılı olan ve Rosell’in imzaladığı 10 numaralı Barcelona  formasını Bayram Tutumlu, ayrıca Mesut Barzani’nin bir Barcelona maçına Başkan Rosell tarafından davet edildiğini de iletti.

Ekşi Futbol
Gol: Topun çizgiyi geçip geçmediği tartışmalarının odak noktası haline gelen ve bir tarafı sevindirirken diğer tarafı üzen futbolun meyvesi.

Gündem Dışı
Statlardaki şiddet olaylarının önüne geçmeyi hedefleyen Emniyet Genel Müdürlüğü, önemli bir toplantı gerçekleştirdi.  6222 sayılı Sporda Şiddetin Önlenmesi Yasası'nın daha önceki uygulamalarıyla ilgili yapılan sunumlar sonucunda, yürürlükteki yasanın eksikleri belirlenerek yeni bir güvenlik önlemleri paketi hazırlandı. Futbol Federasyonu ile yapılan görüşmeler sonrasında son şekli verilen ve hemen uygulanmaya başlanacak yeni önlem paketi içinde şu tedbirler yer aldı: 
- Biletsiz seyirciler spor sahalarının içine ve çevresine yaklaştırılmayacak. Bileti olan seyirci önce "1. halka" adı verilen güvenlik çemberinde biletini gösterdikten sonra turnikelere geçecek. 
- Stadlardaki giriş turnikelerinde yer alan kameralar teknolojiye göre seyircilerin üst aramasının izlenmesi ve eşgalinin tespit edilmesini sağlayacak biçimde yenilenecek. 
- Üst aramaları kulüplerin anlaştığı özel güvenlik firmalarının personelince yapılacak. 
- Spor alanlarına girişte alkol kontrolü yapılacak. 0.50 ve üzeri promil sınırı uygulaması esas alınacak. Bu değerde alkol aldığı belirlenen taraftarlar spor alanlarına kesinlikle alınmayacak. 


Müzik Kutusu
“Ne kadar çok dinlenirse dünya o kadar çok iyi bir yer olacak gibi geliyor”  demiş ekşi sözlük yazarı jeordie... Ne yalan söyleyeyim bende de aynı hissi uyandırdığı için bu lafı aldım aynen yazdım. Ian Brown’dan geliyor, Illegal Attacks..



13 Ağustos 2011 Cumartesi

Arda’nın fendi Terim’i yendi


Fatih Terim de kabul edecek, gün Arda’nın günü! Öyle ya daha düne kadar bakın ben gitme dedim Arda da burada bizlerle birlikte kalmaya ikna oldu havalarıyla basının karşısına çıkan Terim bu gün otoritesine inen darbenin kendisini acıtmadığını göstermeye çalışıyor. Bunu yaparken de kendine has yukarıdan bakışıyla, bir Arda gider bin Arda gelir havalarından da ödün vermeyerek, önemli olan 10 numara değil içindeki diyecek 
kadar da klişenin içine gömülerek...

Arda akıllı çocuk, başına gelecekleri bizden daha önce kestiriyordu haliyle. Hem Terim’i daha iyi tanıyor hem de doğrudan onunla muhattap oluyordu. O nedenle stratejisini akıllıca kurmuştu. Milli takım kampındayken transferini yapıp, hemen ertesi gün de basının karşısına çıkıp elveda deyiverdi. Fatih hocanın kendisine anlayış göstereceğini, vaktiyle hocanın da Fiorentina’ya gittiğini, kendisini en iyi onun anlayacağını söylerek uyguladığı savunma sanatına da hayran kaldım. Fatih Terim’in, o futbolcu ben hocayım karşı atağını yemeden de İspanya’ya uçtu zaten.

Ben akıl almam akıl veririm diyen bir teknik adamın da karşısındakine başka bir şans bıraktığını düşünmek güç. Ne diyelim, ilk çalım Terim’e geldi umuyoruz, aynen devam eder Arda çalımlarına.. Sempatik, duygusal, samimi ve hani bizim mahalledeki çocuklardan biri sıcaklığıyla sevdiğimiz Arda’yı ilgiyle takip edeceğiz. Önemli olan 10 numara değil, önemli olan Arda diyeceğiz...

Romantik Komedi
2003-2004 sezonun 18. haftasında lider Beşiktaş, 5 oyuncusunun Samsunspor karşısında Cem Papile tarafından kırmızı mkartla ihraç edildiği ve 4-1 yenildiği maçın ardından düşüşe geçmiş, dönemin teknik direktörü puan farkının eriyip liderliğin kaptırılmasından sonra “Türkiye Çavuşesku dönemi Romanyasına benziyor bu haliyle” demişti. Ardından Rumen hoca apar topar kovuldu. Çavuşesku döneminde şike, hakem satın alma, teşvik hikayeleri futbol gündeminden hiç mi hiç eksik olmazdı... Neyse Lucescu en son Saraçoğlu’nda görüldü, hâlâ Shaktar’ın başındaydı, sahi o maç ne oldu, kaç kaç bitti? Yoksa daha bitmedi mi!!!

Gündem Dışı
İspanyol Futbolcular Derneği (AFE) Başkanı Luis Rubiales, Profesyonel Futbol Ligi (LFP) ile aralarında yaşanan anlaşmazlıktan dolayı normalde 20 Ağustos'ta başlaması öngörülen İspanya 1. ve 2. futbol liglerinde 2 hafta greve gitme yönünde karar aldıklarını açıkladı. Türkiye'de Kulüpler Birliğine karşılık gelen İspanya'daki LFP ile yaz boyunca görüşemeler yapan AFE, taleplerine karşılık mutabakat sağlanamamasından dolayı greve gitme kararı aldıklarını duyurdu. AFE Başkanı Rubiales, İspanya Milli Takımı'nın da futbolcuları olan İker Casillas, Carlos Puyol, Xabi Alonso, Fernando Llorente ve Santi Cazorla'nın da aralarında olduğu bir grup futbolcuyla birlikte düzenlediği basın toplantısında, grev kararının oybirliğiyle alındığını söyledi. "Futbolcular olarak daha fazla para istemiyoruz sadece sözleşmelerimizin tamamen yerine getirilmesini istiyoruz" diyen Rubiales, AFE ile LFP arasında yeni bir anlaşma sağlanmadan liglerin başlatılmayacağı tehdidinde bulundu. 

Ekşi Futbol
Ofsayt: Rakip takım defans oyuncularının arkasına sarkmak isteyen forvet oyuncularının sarktıklarını zannettikleri an.

Müzik Kutusu
Arda Turan giderken, böyle yakasını kaldırmış, etrafa gülücükler saçıyordu. Belli ki çocuk bir rahatlamış, üzerinden ciddi bir yük kalkmış. Hepimizin böyle anları vardır. Bir şeyi çok isteriz, olması için çaba sarfederiz ve hedefe ulaşırız. İşte o an bir boşalım yaşar ruhumuzun derinler akar gider korkular... Çocukluğumuza kadar gider huzur, elimize bir top verilmiş, ağaçların arasında oynuyoruzdur. Kings of Convenience’ın değerli çalışması Misread bu huzuru hem şarkı hem de klibiyle fazlasıyla karşılıyor.


12 Ağustos 2011 Cuma

Hoş geldin ya Bundesliga

Almanya Ligi başladı. Mübarek ligdir. Oyunun en iyisini sunmaz; sanatkârdan çok zanaatkârdır. Nispeten dengeli, seyircisi bereketlidir.

On sekiz takımın kadrosunda aile kökenleri Türkiye’ye uzanan on üç oyuncu bulunuyor. Artı Tuncay Şanlı. İlk hafta bunların beşi 90, ikisi 45 dakika oynadı (Tuncay 18 kişilik kadroda yer almadı). Bundesliga’nın buralarla bir hısımlığı var.

Thomas Schaaf, 6 yıl genç takımda, 2 yıl amatör, 17 yıl profesyonel futbol oynadıktan sonra 4 yıl amatör takım antrenörlüğü yaptığı Werder Bremen’de profesyonel takım teknik direktörlüğünün 11. yılına giriyor. Toplamda, kulüpte 40. yılına! Sadakat hikâyeleri Bundesliga’da çoktur ama Schaaf’ınki hakikaten biraz fazla.

Lig, her seneki soruyla açıldı: Bayern München mi şampiyon olur yoksa bir başkası mı? Tek kutuplu bir lig burası: Bayern ve ötekiler. ‘Uzmanlar’, büyük uluslararası şampiyonaların oynandığı iki haneli rakamlı senelerde Bayern’in şampiyonluğu kolay bırakmadığına dikkat çekiyorlar; zira kadrosundaki yıldızlar büyük turnuvalara bilenerek form tutuyor, ertesi yıl takatten düşmüş oluyorlar.

Her şey kuralına uygun 

Her lig bir organizmadır, bir karakteri olur. Bundesliga’nın, -ki Federal Lig demek oluyor- pek gurur duyduğu bir meziyeti: ‘Alman terbiyesi’, borçsuz yapı, mali disiplin. Özellikle 2010 ekonomik krizinden sonra, bu mali istikrarlarıyla övünmeyi abarttılar. 1. ve 2. Lig kulüplerini kapsayan Alman Futbol Ligi organizasyonunun başkanı Christian Seifert, hovardalıkta sınır tanımayan Premier League’in ‘uzun vadede tehlikede olduğunu’ söyleyerek meydan okudu; Avrupa’da geleceğin parlayan liginin Bundesliga olacağını imâ etti. Futbol gazeteciliğinin büyük üstadı Simon Kuper de geçen eylülde yazdığı bir yazıda bu iddiayı kibarca alaya aldı. Avrupa’nın en geniş nüfuslu ve iktisadi açıdan en güçlü ülkesi olan Almanya, ekonomik krize güvenerek ellerini ovuşturmaktan vazgeçmeliydi ona göre. Zira futbolun dünyası ekonomiden görece özerk işliyordu ona göre; bir futbol kültürü sırf parayla inşa edilmez ve bir para kriziyle cumburlop batmazdı. Futbol ekonomisinin zaten biraz irrasyonel olduğuna dikkat çekiyordu Kuper; para bir yerlerden nasıl olsa buluşturulurdu!

Bayern ve diğerleri 

Bundesliga nitekim Avrupa’nın dördüncü sıradaki ligi sayılıyor hâlâ. Neye göre? Evvela skora göre: Şampiyonlar Ligi kurulalı beri, La Liga’nın 6, Serie A’nın 5, Premier League’in 3 kupasına karşılık Bundesliga’nın 2 şampiyonluğu var. Dünya çapındaki televizyon yayınlarından Premier League yılda 530 milyon, Serie A 90 milyon euro gelir elde ederken, Bundesliga 50 milyona yeni yaklaşıyor. 208 ülkede naklen yayımlanarak kazanabildiği ancak bu kadar! (İbrahim Altınsay’ın hep sorduğu soruyu tekrarlayalım: Türkiye Süper Ligi’ni bizden başka kim izliyor, dünyaca meşhur İstanbul derbimiz kaç ülkede yayımlanıyor?)
Ama Bundesliga’nın tek karakteristiği bütçe disiplini değil. Onu başka ölçütler açısından diğer bü-
yük Avrupa liglerinin önüne geçiren güzel huyları olduğunu kabul etmek lazım. Bunların ilki rekabet-
teki göreli dengedir (kuşkusuz mali yapıyla da ilgisi var bunun). Evet, tek kutuplu bir yapı var ama sarsılmaz bir saltanat değil. Son 10 yılda 5 defa Bayern, 5 defa başkaları (4 takım) şampiyon oldu. Oysa oligarşik bir yapının hüküm sürdüğü İngiltere, İtalya ve İspanya’da son on yılda üç takımın sultası var. Rekabetçilikte Fransa (Ligue 1) en iyisiydi aslında. 2002’den önceki 8 yılda 6 değişik takım şampiyon olmuştu. Yedi senelik Lyon saltanatı bu güzel töreyi bozdu. Ama geçti; 3 sezondur 3 ayrı takım şampiyon.

Bundesliga’nın bir güzel huyu da seyirci bereketi. Geçen sezon 42.663 gibi muazzam bir seyirci ortalamasıyla uzak ara önde. Premier League ortalama 35.273, La Liga 28.474, Serie A 24.136 seyirciye oynuyor. Oligarkların elinde yozlaşmış Rusya ve Ukrayna’nın bile verilerini bilebiliyoruz (12.710 ve 9225). Peki Süper Lig’in seyirci ortalaması kaç? Bunu bilmiyoruz, zira açıklanmıyor. 2010 senesinde bir internet sitesinin ‘kulüpleri arayıp sorarak’ edindiği afaki bilgilere erişebilirsiniz ancak. Şeffaflıktan uzaklık, Süperlig’in bir karakter özelliği değil mi zaten? Şike hikâyelerini de katarak TV dizisi yapsanız, bakın onu pazarlamak mümkün olabilir…(Tanıl Bora/Radikal)

210 milyon Euro'ya mal olan Gdansk'taki PGE Arena sonunda kapilarini bu hafta açıyor. Stadyum pazar günü oynanacak Lechia Gdansk - Cracowia Krakow maçı ile ilk kez bir maça ev sahipliği yapacak. Kapasite: 44.000.

Hastasıyız Dede


Sinema ve tiyatro oyuncusu Timur Acar’ın Çakallarla Dans adlı filminde kullandığı efsane olmuş bir cümledir ‘Hastasıyız dede...’
Öyle ki, bu cümle halk arasında artık beğenilen bir durum olunca da kullanılmaya ve hatta her yere yazılmaya bile başlanmıştı.
Ancak ‘Hastasıyız dede’ cümlesi artık futbol sahnesine ve Eskişehirspor tribünleri ile sokaklarına kadar yayılacak gibi görünüyor. Es Es’in Borussia Dortmund’da yıllarca forma giymiş ve efsaneleşmiş Brezilyalı sol beki Leonardo de Deus Santos, ya da kısaca ‘Dede’ yi transfer etmesi, taraftarı oldukça heyecanlandırmaya yetti ve arttı bile…

33 yaşındaki Dede, futbol ile çok yakından ilişkisi olanlar için Brezilya futbolu dendiğinde Roberto Carlos’tan sonra sol bek mevkisi için akla gelen isimlerden bir tanesi oldu yıllar yılı…

“İlk maçımı evimin salonunda yaptım…”

Brezilyalı her futbolcunun çocukluk hikayesi aynıdır, Dede’nin de öyle. 6 kardeşi ile fakir bir hayata başlar ve onun yeteneğini keşfeden ve elinden tutan ilk takım 1996 yılında Atletico Mineiro olur. Dede’nin “6 kardeşitik ve hepimiz erkektik. İlk maçımı apartman dairemizin salonunda yaptım” demesinden sonra futbol hayali artık yeşil sahalara taşınmıştı. İşte her şey tam da burada başlıyor Dede için. İki yıl burada kaldıktan sonra 1998 yılında Almanya’nın Borussia Dortmund takımına transfer olan Dede, o yıllar Avrupa’yı ve Bundesliga’yı kasıp kavuran takımın bir parçası olmayı başardı.

2001-2002 sezonu, hiç şüphe yok ki Dede’nin kariyerinin en verimli yıllarından bir tanesi. O yıllarda Dede’nin belki de en büyük şanssızlığı Brezilya Milli Takım formasını sadece 1 kez terletmesi oldu. Bunun nedeni yıllar yılı Milli Takım’da sol beki bırakmak bilmeyen Roberto Carlos’tan başkası değildi.

Hem ağlarım, hem giderim…

Borussia Dortmund’a geldikten sonra bir anda efsaneleşen Dede, 2001’de takımın kazandığı şampiyonlukta ve UEFA Kupası’nda oynanan final karşılaşmasında en büyük rollerden birini üstlenmişti. Bunun ardından geçtiğimiz sezonda (2010-2011) yine Borussia Dortmund ile bir Bundesliga şampiyonluğu yaşayan Dede, sezonun son maçının ardından Dortmund’un stadı Westfalen’de kendisi için yapılan jestlerin ardından gözyaşlarına da hakim olamıyordu… Kısacası Dede, 1998-2011 yılları arasında 300’ün üzerinde maça çıktığı Borussia Dortmund’dan ağlayarak ayrılıyordu. ‘Hem ağlarım hem giderim’ diyen tecrübeli oyuncunun kaderi, 1998-200 yılları arasında beraber çalıştığı Michael Skibbe’nin ellerinde şekillendi.

Skibbe onu ikna etti

Sol bek için arayışlarını sürdüren Eskişehirspor’un imdadına ise yeni hocası Michael Skibbe yetişti. Bir dönem Dede ile beraber Dortmund’da çalışan Skibbe, tecrübeli oyuncu futbolu bırakma kararı almasına rağmen onu ikna edip Kırmızı Şimşekler’e getirdi. (Barbarossa)

Salvador Cabanas Mucizesi

Bir bar kavgasında başından yaralandığında "Ölmek üzere" diyorlardı. Pes etmedi. Cabanas ölümün sessiz kalabalığından sıyrılıp yavaş yavaş toparlandı. Sonrasında kulübüyle antrenmanlara başladı. Dün de Paraguay - America arasında oynanan maçta 10 dakika kulübü America'nın, 10 dakika ülkesi Paraguay'ın formasını giyen Cabanas'ı 30.000 kişi ayakta alkışlıyordu.Hatta  İyileşme sürecinde de "hafıza kaybı yaşayabilir" deniyordu. Eski takım arkadaşı Vuoso, "benim bile unuttuğum bir çok şeyi çok iyi hatırlıyor" diyordu. Futbol hayatının en olgun günlerini yaşayan bu mucize adamın sahaya çıktığı görmek huzurlu bir tebessüm kondurdu yüzüme. Çok yaşasın... (Cezasahasi)

11 Ağustos 2011 Perşembe

"Ben daha ölmedim"

Arjantin Metropolitano B Ligi ekiplerinden Defensores Belgrano eski River Plateli ve Fenerbahçeli Ariel Ortega'yı renklerine kattı.

37 yaşındaki futbolcu imza töreninde; "Belgrano'da bana futbol oynama şansı verdiği için özellikle Başkan'a teşekkür ediyorum. Her şey beş dakika içinde gerçekleşti. Şimdi en iyisini yapmak için çalışmaya başlamayı düşünüyorum." şeklinde konuştu.

Ayakta alkışlanası hareket!

İspanyol Futbolcular Derneği (AFE) Başkanı Luis Rubiales, Profesyonel Futbol Ligi (LFP) ile aralarında yaşanan anlaşmazlıktan dolayı normalde 20 Ağustos'ta başlaması öngörülen İspanya 1. ve 2. futbol liglerinde 2 hafta greve gitme yönünde karar aldıklarını açıkladı.

 Türkiye'de Kulüpler Birliğine karşılık gelen İspanya'daki LFP ile yaz boyunca görüşemeler yapan AFE, taleplerine karşılık mutabakat sağlanamamasından dolayı greve gitme kararı aldıklarını duyurdu. AFE Başkanı Rubiales, İspanya Milli Takımı'nın da futbolcuları olan İker Casillas, Carlos Puyol, Xabi Alonso, Fernando Llorente ve Santi Cazorla'nın da aralarında olduğu bir grup futbolcuyla birlikte düzenlediği basın toplantısında, grev kararının oybirliğiyle alındığını söyledi

"Futbolcular olarak daha fazla para istemiyoruz sadece sözleşmelerimizin tamamen yerine getirilmesini istiyoruz" diyen Rubiales, AFE ile LFP arasında yeni bir anlaşma sağlanmadan liglerin başlatılmayacağı tehdidinde bulundu.

 AFE'nin talepleri arasında, ekonomik kriz yaşayan kulüplerinden alacakları olan futbolcuların maaşlarının ödenmesi, Milli Takım'a giden futbolcuların tatil haklarının verilmesi ve futbolcuların imaj haklarının dağılımın da futbolculara çok daha fazla hak tanınması gibi konular yer alıyor.
Ligde Volos, 
Avrupa'da Yokos...

Yunanistan'da ortaya çıkan "şike skandalı" sonrası küme düşürülen Olimpiyakos Volos ve Kavala kulüpleri, tahkime yaptıkları başvurudan olumlu sonuç aldı. İki kulüp Süper Lig’deki yerlerini korurken, yeni sezona eksi puanla başlayacak. Bu arada UEFA Avrupa Ligi'nde yer alan Olimpiyakos Volos, Avrupa kupalarından ihraç edildi.

Tuncay yeniden Ada'ya uçtu


Almanya Bundesliga takımlarından Wolfsburg’da forma giyen milli futbolcu Tuncay Şanlı, gelecek sezon İngiltere Premier Lig takımlarından Bolton Wanderers’ın formasını giyecek.


Yıldız futbolcu, İngiliz ekibinde 1 yıl kiralık olarak forma giyecek. İngiltere’de bulunan tecrübeli futbolcu, sağlık kontrolünden geçti.
Ne  Arda, ne burda, gönlüm Galatasaray'da...



- Daha önce birlikte olduğumuz Adnan Polat'a ve bu transfer izin veren Ünal Aysal'a da çok teşekkür ederim. Herkes bana haklarını helal etsin.
- Ben bir Galatasaraylıyım ama İspanya'ya Türkiye'yi temsil etmeye gidiyorum.
- Ben futbola başlamadan önce bir Galatasaray taraftarıydım. Şimdi de yeniden taraftarlarımızın arasına geri döndüm.
- Belki Fatih Hocamla aramızda bir üzüntü olmuştur gittiğim için. Baba oğul arasında kırgınlık olmaz. Ama üzüntü olabilir. O Fiorentina'ya giderken ben çok ağlamıştım ve Fatih Hocamın yeri hiçbir zaman Galatasaray'da dolmadı. Ama Arda Turan'ın yeri Galatasaray'da çok kolay doğar.




- Her şeyimizi Galatasaray'a borçluyuz bu bir gerçek. Ben bana emek veren kulübüme yüksek bir bonservis bedeli kazandırarak gidiyorum. Elimden geldiğince iyi bir şekilde bana verilen emeklerin karşılığını vermeye çalıştım.
- Sözleşmemize ben ve kulübümüz birlikte bir madde koydurduk. Ülkeme geri döndüğümde öncelik her zaman Galatasaray'da olacaktır. Daha önce de dediğim gibi asıl olan Galatasaray'dır.
- Bir maddi fark var. Ben Atletico Madrid'de Galatasaray'da kazanacağımdan daha az kazanacağım. Ama bu konu değildir. Ben daha önce de 4-5 milyon euroluk teklifler aldım.
- Benim kalbimdeki tek takım her zaman Galatasaray'dır. Burada para söz konusu değildir.



- Ben hiçbir zaman Galatasaray futbolcusu, kaptanının ıslıklanmasından yana değilim. Ben de artık bir Galatasaray taraftarıyım. Ben sakatlığımda da elimden geleni yapmaya çalıştım. Ama sonra taraftarımız da toparlandı ve destek verdi. Ben de artık bir Galatasaray taraftarıyım ve bunu yapmam.
 
- Emre Belözoğlu her zaman elinden geleni yapan biridir. Tabii ki bir kırgınlık olmuştur ezeli rakibe gitmiştir. Benim için çok özel biridir. Ben de alt yapıda onu örnek aldım. Galatasaray-Fenerbahçe maçında protesto edilebilir. Ama Milli Takım forması altında Türk Telekom Arena'da ıslıklanmamalıdır diye düşünüyorum. 1 ay sonra yeniden bir maç var ve Galatasaray taraftarı doğru olanı yapacaktır.
- Ailemle dün gece sahurda vedalaştım. Dostlarım ve takım arkadaşlarımla da beraberdik. Ailem ve kız arkadaşım her zaman kararlarımın arkasında oldu.
- Fatih Terim hocamı aradım ulaşamadım. tesise gittim yoktu. Olmazsa hocamla vedalaşmak için yeniden İstanbul'a gelirim.
- Sabah Florya'ya gittim. Salya sümük çıktım. Ancak toparladım.
- Kaptanlığı açıkçası çok iyi yaptığımı düşünüyorum. Özel hayatını istediğin gibi yaşamak ve kupa kazanamamak başka konulardır. Benim döneminde hiçbir saygısızlık olmadı. Kimse kaptanından habersiz yöneticisine gitmemiştir.
- Benim kalbimden geçen kaptan Sabri ya da Ayhan abidir. Ama ben bunu bir taraftar olarak söylüyorum. Yoksa benim haddime değildir Galatasaray kaptanını seçmek.
- Kimse bence spor için hapis yatmamalıdır. Adalet, yargı bizim işimiz değil. Ama bence spor mahkemeleri kurulmalıdır.
- Ezeli rekabet önemlidir. Keşke herkes ligde olsa.
- Bugüne kadar Galatasaray formasını nasıl ıslattıysam, Atletico formasını da öyle ıslatıcam. Önemli olan forma şansını yakalamamız.
- Üst adelemde bir sertleşme oldu. Belki bir 5 gün dinlenirim. Önemli bir sakatlık yok.
- En çok sevdiklerimi özleyeceğim. Ailem, kız arkadaşım, Galatasaray... Çok özleyeceğim.
- Ben Selçuk'un Galatasaray'a gelmesini ben olduğum için değil sadece, Fatih Terim olduğu için, kendi kariyeri için çok istemiştim. Esprili bir şekilde sitem etti. O benim kardeşimdir.
- Hiddink de Avrupa'da oynayacağım için çok sevindi. O da bu kararımı destekledi
- Atletico Madrid'de daha çok savaşacak bir ortam bulacağıma inanıyorum. Onlar da beni çok istediler ve ben de isteyek, mutlu bir şekilde gidiyorum.


James Gist'mesin diyenler kazandı!

Verdiği numunede Carboxy THC bulunan ve uyuşturucu madde kullandığı ortaya çıkan ABD’li oyuncunun cezasının 3 ay olduğu açıklandı. Sırbistan’dan ayrılıp Fenerbahçe Ülker’e transfer olan Gist’in FIBA tarafından duyurulan cezasıyla birlikte ABD’li forvetin 9 Eylül’den itibaren forma giyebileceği belirtildi.

Fenerbahçe Ülker’de kalması kesinleşen James Gist, böylece sezon başından itibaren takımında forma giyebilecek ve THY Euroleague’de maç kaçırmayacak.(sporx)


Taraftar asla sadece taraftar değildir!

Topa direk girelim: Kulüplerin ekonomik parametrelerindeki seyri, futbolu spor sayfalarından alıp ekonomi sayfalarına taşıyarak ciddi bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Bu değişim tribün futbol sevgisini, arz talep eğrisine teslim ederek belimizi bükmüştür. Bizleri kulüp bütçelerini yarıştıran borsasavar haline getiren bu düzen bir sonraki aşamada oyuna hile karışmasına da ortam hazırlamıştır. Bu da kapitalizmin kurallarının geçer akçe olmaya başladığı ve artık kazanmak için her yolun mübah olacağı anlayışın meşrulaştığı hissini uyandırmıştır.  Şu laf ne kadar tanıdık değil mi: Sahada değil, masa başında kazanmak!

İşin o takım ya da bu takımında değilim. Benim baktığım pencere daha geniş bir alanı görüyor. Hangi takım, hangi yönetici ya da hangi yönetim anlayışı mahkum edilmeye çalışıyor ilgilenmiyorum. Bu isimleri, diğerlerini bizler istiyor hale getirilmedik mi zaten? En çok para kimde var ise o gelsin başkan olsun demedik mi? Başkanlara borçlu kulüplerin inşa edilmesine birlikte seyirci kalmadık mı?

Futbolumuzu etkisi altına alan skandallara çok farklı ülkelerden örnekler veriliyor. Yunanistan’da şöyle oldu, Almanya’da böyle oldu, İtalya’da Juventus küme düştü, Milan’ın, Fiorentina’nın puanı silindi. İşte büyüyen futbol ekonomisinin, taraftarı müşterileştirmeye çalışan ‘acımasız’ futbol sevgisinin bir ürünü de bu: Şirketleşme! Desenize artık tam anlamıyla dünya kulübü olduk!

Milyonlarca doların döndüğü, para babalarının dahi yaka paça götürülüp tutuklandığı bir arenada olup bitenleri, haftasonu oynanacak maçın açık tribününe bilet almak için iktisat yapan taraftarın bilmesinin, sindirmesinin mümkünatı var mıdır?

Futbol ile aramıza perde çekmeyi her zaman bir başarı olarak algıladılar.  Önceleri şifreli yayınları, tribünler boş kalmasın diye getirdik diyerek bizleri uyuttular. Ardından kulüplerin en önemli gelir kaynağı oldu diyerek gönlümüzü aldılar. Şimdi de yapılan yatırımlar boşa gitmesin telaşındalar. O açık tribünde haftalıklarını, bahşişlerini, yövmiyeleri biriktiren, dişinden tırnağından arttıran bizlerin yatırımlarından hiç bahseden yok! Gözümüze çektikleri perde yetmiyormuş gibi şimdi de gönlümüze bir perde çekme telaşındalar.
Sesleniyorum! Bir hukukçu değilim, olup bitenleri de o yukarıda sözünü ettiğim açık tribün taraftarı kadar biliyorum. Açıkcası daha fazlasını da öğrenmek niyetinde değilim; duyduklarım pek çok şey çaldı zaten... Modern iktidarın büyük bir şıklıkla sunduğu nimetleri elimizden alacağı tehditlerine da karnımız tok. Futbola gelene kadar nelerimiz elimizden almadılarki!

Unutulmasın; taraftar asla sadece taraftar değildir. Taraftar aynı zamanda futbolun asıl sahibidir. Çünkü halktır, emekçidir. Ve içinde bulunduğumuz bu vahim tablodan da yine bizi bizden başkasının kurtarmayacağının da farkındayız.  Çaresizce futbola tutunmamızı ve futbol sevgisini saçma sapan rituellerle doldurulmuş maskelerin arkasından izlememizi isteyenlere karşı asıl haklının da mağdurun da kim olduğunu haykırma vaktidir.

Bu çağrı Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Trabzonsporlularadır. Hepimiz aslında izlediğimiz oyunun farkında olmadan bir parçası olmuş durumdayız. Şirketleşen futbol ilkiminde amatör kalmayı başarabilen ve oyuna renk veren sadece ama sadece bizlerin sesidir. Son teknoloji ve onlarca kamerayla ekrana taşınan, muhteşem yıldızların tüm becerilerini sahaya sunduğu, harika gollerin atıldığı, muhteşem kurtarışların yapıldığı seyircisiz maçları bir düşünün... Kim nasıl tat alıyor sizce?

Önce bizleri mahallemizden ayırdılar, sokak aralarında top oynayan çocuklar azaldı. Derken birbirimizden ayırdılar. Birlikte izlediğimiz derbileri izleyemez hale geldik. Sonra tribünde başladı ayrışmalar, maçı nereden izleyeceğimize bütçemiz karar verdi. Şimdi de adaletin kılıcına teslim olmuş durumda. Kimi neden savunacağını bilenler ve bilmeyenler olarak ayrıştık. Farklılıklara tahammülü olmayan bu nedenle hayatımızı iki seçenek dışında yaşamamıza izin vermeyen egemen gücün kılıcı!

Oysa bütün bu senaryoda biz neyi yanlış yaptık; akıma kapılıp şuursuzca istenileni yapmak dışında. Şimdi hazır ve nazır yıkılmışken iktidar, daha fazla sahip çıkalım futbola. Büyük topçuların, büyük paraların değil, amatör ruhun egemen olduğu bir futbol iklimini birlikte inşa edelim. 90 dakika geçmeyecek ayak topunun senaryosu bizim kalemimizden çıksın.

Onların değil, bizlerin Galatasaray’ı, Fenerbahçe’si, Beşiktaş’ı, Trabzonspor’u için... Onların değil, bizim Metin Oktayımız, Aykut Kocamanımız, Metin-Ali-Feyyazımız, Hamimiz için... Onlar da seyircisiz maçlarının tadını çıkartsunlar...

Futbol Mahkemesi
Sayın yargıç, ayak topunun bizlere verdiği hazzı elimizden alıp bizleri masa başındaki hesapların kesim tarihlerini kontrol etmek zorunda bırakan her kim var ise yeşil bir sahanın ortasında toplayıp, binlerce taraftarın doldurduğu tribünlerden gelecek 90 dakikalık vuvuzela gürültüsüne maruz bırakılmasını talep ediyorum.

Ekşi Futbol
Futbol, güçlünün dahi gücünü en büyük güç karşısında kullanamayacağı, çaresizliği oynamak zorunda kalacağı egemenlik alametlerinden biri. Bu egemenlik çağımızın en hafif silahlarından parayla dahi satını alınamayacak kadar kudretli!

Romantik Komedi
Galatasaray teknik direktörü Fatih Terim , 2000 ruhunu yeniden canlandırmak, takımını şaha kaldırmak istiyormuş. Terim’in ruh çağırma ayinine Mesut Yılmaz’ın başbakan, Mehmet Ağar’ın da içişleri bakanı olarak katılması gerekmiyor mu?

Müzik Kutusu
Yaşar Kurt dinliyorduk üniversite yıllarında. Uzaktan gelen bir ses biraz bizi irkiltmiş, sorgulamaya vesile olmuştu. Ne bileyim öyle sinirlerimizi gergin bir halde oturunca yazının başına, sonuna da ‘anne’ adlı şarkıyla gelmek istedim...