Almanya Ligi başladı. Mübarek ligdir. Oyunun en iyisini sunmaz;
sanatkârdan çok zanaatkârdır. Nispeten dengeli, seyircisi bereketlidir.
On sekiz takımın kadrosunda aile kökenleri Türkiye’ye uzanan on üç
oyuncu bulunuyor. Artı Tuncay Şanlı. İlk hafta bunların beşi 90, ikisi
45 dakika oynadı (Tuncay 18 kişilik kadroda yer almadı). Bundesliga’nın
buralarla bir hısımlığı var.
Thomas Schaaf, 6 yıl genç takımda, 2 yıl amatör, 17 yıl profesyonel
futbol oynadıktan sonra 4 yıl amatör takım antrenörlüğü yaptığı Werder
Bremen’de profesyonel takım teknik direktörlüğünün 11. yılına giriyor.
Toplamda, kulüpte 40. yılına! Sadakat hikâyeleri Bundesliga’da çoktur
ama Schaaf’ınki hakikaten biraz fazla.
Lig, her seneki soruyla açıldı: Bayern München mi şampiyon olur yoksa
bir başkası mı? Tek kutuplu bir lig burası: Bayern ve ötekiler.
‘Uzmanlar’, büyük uluslararası şampiyonaların oynandığı iki haneli
rakamlı senelerde Bayern’in şampiyonluğu kolay bırakmadığına dikkat
çekiyorlar; zira kadrosundaki yıldızlar büyük turnuvalara bilenerek form
tutuyor, ertesi yıl takatten düşmüş oluyorlar.
Her şey kuralına uygun
Her lig bir organizmadır, bir karakteri olur. Bundesliga’nın, -ki
Federal Lig demek oluyor- pek gurur duyduğu bir meziyeti: ‘Alman
terbiyesi’, borçsuz yapı, mali disiplin. Özellikle 2010 ekonomik
krizinden sonra, bu mali istikrarlarıyla övünmeyi abarttılar. 1. ve 2.
Lig kulüplerini kapsayan Alman Futbol Ligi organizasyonunun başkanı
Christian Seifert, hovardalıkta sınır tanımayan Premier League’in ‘uzun
vadede tehlikede olduğunu’ söyleyerek meydan okudu; Avrupa’da geleceğin
parlayan liginin Bundesliga olacağını imâ etti. Futbol gazeteciliğinin
büyük üstadı Simon Kuper de geçen eylülde yazdığı bir yazıda bu iddiayı
kibarca alaya aldı. Avrupa’nın en geniş nüfuslu ve iktisadi açıdan en
güçlü ülkesi olan Almanya, ekonomik krize güvenerek ellerini
ovuşturmaktan vazgeçmeliydi ona göre. Zira futbolun dünyası ekonomiden
görece özerk işliyordu ona göre; bir futbol kültürü sırf parayla inşa
edilmez ve bir para kriziyle cumburlop batmazdı. Futbol ekonomisinin
zaten biraz irrasyonel olduğuna dikkat çekiyordu Kuper; para bir
yerlerden nasıl olsa buluşturulurdu!
Bayern ve diğerleri
Bundesliga nitekim Avrupa’nın dördüncü sıradaki ligi sayılıyor hâlâ.
Neye göre? Evvela skora göre: Şampiyonlar Ligi kurulalı beri, La
Liga’nın 6, Serie A’nın 5, Premier League’in 3 kupasına karşılık
Bundesliga’nın 2 şampiyonluğu var. Dünya çapındaki televizyon
yayınlarından Premier League yılda 530 milyon, Serie A 90 milyon euro
gelir elde ederken, Bundesliga 50 milyona yeni yaklaşıyor. 208 ülkede
naklen yayımlanarak kazanabildiği ancak bu kadar! (İbrahim Altınsay’ın
hep sorduğu soruyu tekrarlayalım: Türkiye Süper Ligi’ni bizden başka kim
izliyor, dünyaca meşhur İstanbul derbimiz kaç ülkede yayımlanıyor?)
Ama Bundesliga’nın tek karakteristiği bütçe disiplini değil. Onu başka ölçütler açısından diğer bü-
yük Avrupa liglerinin önüne geçiren güzel huyları olduğunu kabul etmek lazım. Bunların ilki rekabet-
teki göreli dengedir (kuşkusuz mali yapıyla da ilgisi var bunun). Evet,
tek kutuplu bir yapı var ama sarsılmaz bir saltanat değil. Son 10 yılda 5
defa Bayern, 5 defa başkaları (4 takım) şampiyon oldu. Oysa oligarşik
bir yapının hüküm sürdüğü İngiltere, İtalya ve İspanya’da son on yılda
üç takımın sultası var. Rekabetçilikte Fransa (Ligue 1) en iyisiydi
aslında. 2002’den önceki 8 yılda 6 değişik takım şampiyon olmuştu. Yedi
senelik Lyon saltanatı bu güzel töreyi bozdu. Ama geçti; 3 sezondur 3
ayrı takım şampiyon.
Bundesliga’nın bir güzel huyu da seyirci bereketi. Geçen sezon 42.663
gibi muazzam bir seyirci ortalamasıyla uzak ara önde. Premier League
ortalama 35.273, La Liga 28.474, Serie A 24.136 seyirciye oynuyor.
Oligarkların elinde yozlaşmış Rusya ve Ukrayna’nın bile verilerini
bilebiliyoruz (12.710 ve 9225). Peki Süper Lig’in seyirci ortalaması
kaç? Bunu bilmiyoruz, zira açıklanmıyor. 2010 senesinde bir internet
sitesinin ‘kulüpleri arayıp sorarak’ edindiği afaki bilgilere
erişebilirsiniz ancak. Şeffaflıktan uzaklık, Süperlig’in bir karakter
özelliği değil mi zaten? Şike hikâyelerini de katarak TV dizisi
yapsanız, bakın onu pazarlamak mümkün olabilir…(Tanıl Bora/Radikal)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder