24 Ocak 2012 Salı

Taraftar asla sadece taraftar değildir!

Topa direkt girelim: Kulüplerin ekonomik parametrelerindeki seyri, futbolu spor sayfalarından alıp ekonomi sayfalarına taşıyarak ciddi bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Bu değişim tribün futbol sevgisini, arz talep eğrisine teslim ederek belimizi bükmüştür. Bizleri kulüp bütçelerini yarıştıran borsasavar haline getiren bu düzen bir sonraki aşamada oyuna hile karışmasına da ortam hazırlamıştır. Bu da kapitalizmin kurallarının geçer akçe olmaya başladığı ve artık kazanmak için her yolun mübah olacağı anlayışın meşrulaştığı hissini uyandırmıştır.  Şu laf ne kadar tanıdık değil mi: Sahada değil, masa başında kazanmak!

İşin o takım ya da bu takımında değilim. Benim baktığım pencere daha geniş bir alanı görüyor. Hangi takım, hangi yönetici ya da hangi yönetim anlayışı mahkum edilmeye çalışıyor ilgilenmiyorum. Bu isimleri, diğerlerini bizler istiyor hale getirilmedik mi zaten? En çok para kimde var ise o gelsin başkan olsun demedik mi? Başkanlara borçlu kulüplerin inşa edilmesine birlikte seyirci kalmadık mı?

Futbolumuzu etkisi altına alan skandallara çok farklı ülkelerden örnekler veriliyor. Yunanistan’da şöyle oldu, Almanya’da böyle oldu, İtalya’da Juventus küme düştü, Milan’ın, Fiorentina’nın puanı silindi. İşte büyüyen futbol ekonomisinin, taraftarı müşterileştirmeye çalışan ‘acımasız’ futbol sevgisinin bir ürünü de bu: Şirketleşme! Desenize artık tam anlamıyla dünya kulübü olduk!

Milyonlarca doların döndüğü, para babalarının dahi yaka paça götürülüp tutuklandığı bir arenada olup bitenleri, haftasonu oynanacak maçın açık tribününe bilet almak için iktisat yapan taraftarın bilmesinin, sindirmesinin mümkünatı var mıdır? 

Futbol ile aramıza perde çekmeyi her zaman bir başarı olarak algıladılar.  Önceleri şifreli yayınları, tribünler boş kalmasın diye getirdik diyerek bizleri uyuttular. Ardından kulüplerin en önemli gelir kaynağı oldu diyerek gönlümüzü aldılar. Şimdi de yapılan yatırımlar boşa gitmesin telaşındalar. O açık tribünde haftalıklarını, bahşişlerini, yevmiyeleri biriktiren, dişinden tırnağından arttıran bizlerin yatırımlarından hiç bahseden yok! Gözümüze çektikleri perde yetmiyormuş gibi şimdi de gönlümüze bir perde çekme telaşındalar.

Sesleniyorum! Bir hukukçu değilim, olup bitenleri de o yukarıda sözünü ettiğim açık tribün taraftarı kadar biliyorum. Açıkçası daha fazlasını da öğrenmek niyetinde değilim; duyduklarım pek çok şey çaldı zaten... Modern iktidarın büyük bir şıklıkla sunduğu nimetleri elimizden alacağı tehditlerine de karnımız tok. Futbola gelene kadar nelerimiz elimizden almadılar ki!

Unutulmasın; taraftar asla sadece taraftar değildir. Taraftar aynı zamanda futbolun asıl sahibidir. Çünkü halktır, emekçidir. Ve içinde bulunduğumuz bu vahim tablodan da yine bizi bizden başkasının kurtarmayacağının da farkındayız.  Çaresizce futbola tutunmamızı ve futbol sevgisini saçma sapan ritüellerle doldurulmuş maskelerin arkasından izlememizi isteyenlere karşı asıl haklının da mağdurun da kim olduğunu haykırma vaktidir.

Bu çağrı Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Trabzonsporlularadır. Hepimiz aslında izlediğimiz oyunun farkında olmadan bir parçası olmuş durumdayız. Şirketleşen futbol ikliminde amatör kalmayı başarabilen ve oyuna renk veren sadece ama sadece bizlerin sesidir. Son teknoloji ve onlarca kamerayla ekrana taşınan, muhteşem yıldızların tüm becerilerini sahaya sunduğu, harika gollerin atıldığı, muhteşem kurtarışların yapıldığı seyircisiz maçları bir düşünün... Kim nasıl tat alıyor sizce?

Önce bizleri mahallemizden ayırdılar, sokak aralarında top oynayan çocuklar azaldı. Derken birbirimizden ayırdılar. Birlikte izlediğimiz derbileri izleyemez hale geldik. Sonra tribünde başladı ayrışmalar, maçı nereden izleyeceğimize bütçemiz karar verdi. Şimdi de adaletin kılıcına teslim olmuş durumda. Kimi neden savunacağını bilenler ve bilmeyenler olarak ayrıştık. Farklılıklara tahammülü olmayan bu nedenle hayatımızı iki seçenek dışında yaşamamıza izin vermeyen egemen gücün kılıcı!

Oysa bütün bu senaryoda biz neyi yanlış yaptık; akıma kapılıp şuursuzca istenileni yapmak dışında. Şimdi hazır ve nazır yıkılmışken iktidar, daha fazla sahip çıkalım futbola. Büyük topçuların, büyük paraların değil, amatör ruhun egemen olduğu bir futbol iklimini birlikte inşa edelim. 90 dakika geçmeyecek ayak topunun senaryosu bizim kalemimizden çıksın.

Onların değil, bizlerin Galatasaray’ı, Fenerbahçe’si, Beşiktaş’ı, Trabzonspor’u için... Onların değil, bizim Metin Oktay’ımız,Aykut Kocaman’ımız, Metin-Ali-Feyyaz’ımız, Hami’miz için... Onlar da seyircisiz maçlarının tadını çıkartsınlar...

Cantona'dan önce kim oturuyordu?


Bau Yelkovan Old Trafford seyahatini aktarıyor... Manchester United’ın Old Trafford’unu gezerken kafaca daha hazırlıklıydım ama rehberimiz soyunma odasının kapısını açtığında yine de şaşırdım. Stadyum ölçeğinde gayet küçücük sayılabilecek eski püskü bir oda, duvar dibine U şeklinde dizilmiş banklar ve tepelerindeki birer askılık! Maç gününden tek farkı, o askılara forma yerine, orada oturan futbolcunun büyücek bir fotoğrafının asılı olması. Rehberimiz herkesin yerinin belli olduğunu, bazı yerlerin hiyerarşik olarak ayrıcalıklı sayıldığını, kimsenin kimsenin yerine oturamayacağını, maç günlerinde bir kısa, bir uzun kollu formanın hazırlanarak banklara bırakıldığını, devre arasında futbolcuların genellikle birer muz yediğini anlattı. Alex Ferguson’un maç öncesi konuşmasını yaparken nerede durduğunu gösterdi. “Köşede Cristiano Ronaldo’nun oturduğu yere, ondan önce Beckham, ondan önce Cantona otururdu” dedi huşu içinde... (Radikal)

'Futbol bütün hayatı kapsayamaz'


Türkiye'de sadece güncel futbol değil futbol tarihi ve kültürüyle de ilgili metinler kaleme alan iki yazar, Tanıl Bora ve Metin Tükenmez'le hayat futbol ilişkisi ve endüstriyel futbol üzerine konuştuk.
» Dünyanın en çok takip edilen spor dalı futbol, size göre eğlence sektörüne mi yoksa ticari sektöre mi daha yakın? 

Metin Tükenmez: Başlangıçta sadece oyun vardı;. Yani bugün dünya üzerinde insanları; kasıp kavuran tüm popüler sporlar oyundan evrilerek günümüze gelmiştir. Bu bağlamda 1960'h yıllara kadar futbol bir eğlence aracıydı. Özellikle televizyonun devreye girmesinden sonra futbol bir ticari sektör haline geldi. Ancak futbolun içinde bulunan çok uluslu şirkeüer ve sponsorlar futbolun eğlence yanını göz önünde tutarak endüstriyel sonuçlar çıkartıyorlar. Futbol televizyonla ürün pazarlamanın ve reklam yapmanın en etkin yoludur ki, bu da endüstrinin öne çıkması demektir.
» Albert Camus'un şaşırtıcı tespiti "hayata dair ne öğrendiysem hepsini futboldan öğrendim"den hareketle, futbol hayat biçimi olarak algılanabilir mi?


Metin Tükenmez: Albert Camus'nün tesbiti doğrudur. Çünkü artık futbol hayatımızı çok yakından ilgilendirmekte hatta yaşamımıza yön vermektir. Yılda 300 milyar doların döndüğü bir endüstriden kent yaşamının etkilenmemesi olanaklı değildir. Camus, zamanında Cezayir Üniversi-tesi'nin kalecisi olduğu için kaleye gelen şutların değiikli-ğine ve çeşitliliğine atıfta bulunarak futbolu yaşamla ilişkilendirmiştir. Bir futbol maçının içinde bizim şehir yaşamında karşılaştığımız her şey var. Kavga, dövüş, trafik dalaşı, el kol hareketleri, birbirine saygısızlık,hakemle bağırarak konuşma, birlikte yaşam kurallamı çiğnemek, rakibe yani komşuya saygısızlık, bir birine çelme takmak, yükselenin ayağından çekmek, ayak oyunları, naylon fatura düzenlemek, vergi kaçırmak...Ben bu tür futboldan kendimi korumaya çalışıyorum, ne denli becerdiğimi bilemiyorum...
» Şans oyunları futbola etki etmekte mi? 
Metin Tükenmez: Şans oyunlarının futbolun doğasıyla çok ilintili olduğunu sanmıyorum. Şans oyunları toplumun ulaşılamayan kesimlerini vergilendirme sistemidir. Benim ölçülerime göre şans oyunu da kumardır ve kumarda daima oynayanlar değil oynatan kazanır. Toplumun büyük çoğunluğunun kaybettiği bir sistemin etik bir yanı olabilir mi?

Modern futbolun haysiyet listesi


Futbol, sadece bir çeşit tüketim ve kar mantığı içinde kurumsal bir mekanizma oluşturan, şirket kültürüne kurban edilmeyecek kadar sosyal değerler barındıran bir spor. Yaşadığımız topraklarda rastlanmasa bile ( zoraki türetilmeye çalışan halkçı kimliğin ne kadar yüzeysel ve zorlama olduğunu Beşiktaş Çarşı tribün grubuna baktığımızda rahatlıkla gözlemleyebiliriz.) Avrupa’da, Latin Amerika’da kuruluş aşamasından itibaren siyasal bir yaklaşıma ve kolektif ruha sahip kulüpler, taraftar grupları mevcuttur. Sosyal taleplerin ifade edildiği, politize kesimlerin yoğunlaştığı odaklar ise stadın kale arkalarında kümelenen ‘baldırı çıplak’lar tarafından yaratılmaktadır.Stadların bu bölümleri, neo-liberal futbol muktedirlerinin dışında ve ötesinde var olan yatay geçici otonom alanlar canlılığının dinamizmini taşır. Her değerin para - şirket tanrılarına adandığı günümüz futbol ikliminde gelenek ve toplumsal aidiyet ilişkileri bakımından onurlu varoluşlara sahip bu örneklere dair kısa hatırlatmalar her daim futbol sevgisini perçinlemek için yaşamsal bir gereklilik teşkil ediyor.

Almanya’dan St. Pauli, kendine has kültürü ve taraftar gruplarının anti-faşist, anarşist kimlikleriyle bu alanda en takdire şayan kulübü temsil etmekte. Günümüz endüstriyel futbol atmosferinde otonomist taraftarlara ve eşcinsel bir başkana sahip bir kulüp bulmak gerçekten olanak dışı addedilen bir erdem. St.Pauli, ırkçılık karşıtı kampanyalarıyla, hangi klasmanda oynarsa oynasın gönülden bağlılığını terketmeyen vefakar, hiyerarşik statü ve güçlü konumlanmalara kulak asmayan tribün desteğiyle milyonlarca dolarlık bütçeleriyle ‘gösteri’ye eklemlenen endüstri takımlarını halen kıskandırmakta.

La Liga, çokça bilinen Katalanların yenilmez armadası Barcelona dışında ; İspanya Devrimi’nin Cumhuriyetçi kanadının kurduğu Atletico Madrid ‘i ( her ne kadar artık tribününde faşistlerin oluşturduğu gruplara rastlansa da) ; Bask bölgesinden ulusal bağımsızlık özleminin sembolü Atletico Bilbao ve tribününde kara bayrakların dalgalandığı radikal Osasuna’yı da içinde barındıran şenlikli bir lig. Franco’nun Real Madrid’ine karşı bu takımlardan gelen her darbe, kalbi solda atanlara umut ve coşku vermeye devam ediyor.

İngiltere Premier liginde ise; dok işçilerinin gönül koyduğu Liverpool, Londra’nın işçi semtlerinin olduğu kuzey kesiminin Gunners lakaplı (Topçular. Top fabrikalarında çalışan işçilerin kurmasından dolayı yerleşmiş bir isim) takımı Arsenal ve Westham halen Manchester United , Chelsea gibi ‘zengin takımı’ gelenekli kulüpler karşısında gönüllerimizi çeliyor.

Arjantin’den varoşların sesi Boca Juniors’ı, S.S Lazio'nun neo-faşist imajına karşı kale arkası Ultralar tribününün dinamizmiyle Roma'yı, Joe Strummer üstadın uğruna şarkı yazdığı Ukrayna'dan madencilerin sesi Shaktar Donetsk'i de atlamadan kısa bir özetini sunduğumuz bu haysiyet listesinin, futbola olan ilgi ve coşkumuzun hararet kazanmasında başat rol oynayan ögeleri oluşturduğunu gururla ifade ediyoruz.

Futbol her zaman futboldur!


Sahada 22 kişinin peşinden koştuğu cismin somut yapısına benzerlik gösteren küresel etkisini alışılagelmişin dışında, biraz Ferhan Şensoy'un esprili dili, "madem peşinde koşacaksın, niye tekmeliyorsun topu?" eğlencesiyle, biraz Albert Camus'nün şaşırtıcı tespiti, "hayata dair ne öğrendiysem hepsini futboldan öğrendim"felsefesiyle, biraz Bili Shankly'nin "Jütbol bir hayat memat meselesi değildir, ondan çok daha önemlidir" içgüdüsüyle ama en çok Simon Kuper'in kitabına başlık olan, 'futbol asla sadece futbol değildir" kaygısıyla tartışacağız. 

Eğlenceli bir oyun mu, yoksa ticari mi?

Futbolun bütün iklimleri saran, her coğrafyada sevilen bir dokuya sahip olmasını 'basit kuralları var' ekseninde açıklamaya çalışmak hem konuyu kısırdöngüye havale etmek, hem de kolaycı bir analiz olarak havada kalacaktır. Çünkü oyun kurallarının ve oynanma koşullarının salt insan gücüne ve kolay erişilebilir araç- gereçlere ihtiyaç duyduğu pek çok spor dalı mevcuttur. Lakin ABD sınırları dışında beysbol ve basketbol popülaritesine ulaşabilmiş tek spor branşı futboldur.
Zaten, küreselleşme sürecinin en fazla nüfuz ettiği, artık bir spor dalı olmaktan çok, eğlence ve dahası ticaret sektörü haline gelen futbol için kim böylesi bir tanımlamayla yetinebilir ki?
Kapitalist küreselleşmenin yayılma hızının saatle ölçülemeyeceği bir dönemde, kar edilebilme ihtimali taşıyan her şeyin metalaştığı rahatlıkla ifade edilebilir. Futbol gibi dünyanın yarısını birbirine yakınlaştıran, bağlayan bir spor dalının kaşı ve gözü para olan kişiler tarafından, altın yumurtlayan tavuk ilgisiyle karşılanması da bu koşullarda elbette ki olağan. Aynı şekilde bütün bunlara karşı durmaya çalışan, farklı aidiyetlerden beslenen futbolseverlerin oluşması da aynı derecede olağan, etki-tepki reaksiyonu örneği.

ÖNEMLİ OLAN NİYET

Konuyu açmak için Ahmet Çakır'ın makalesinden alıntı yaparak, "Egemen sınıf futbol aracılığıyla ırkçılığı, savaşı teşvik edecek. Ezilenler ise kardeşliği, eşitliği, özgürlüğü teşvik edecekler. Bir bıçağı nasıl kullandığınız onun yararlı ya da zararlı olduğunu belirler. Eğer bıçakla adam öldürürseniz zararlıdır. Ekmek keserseniz yararlıdır.Yani araçtır. Latin Amerika'da birçok ülkeyi ABD işgal ederken, futbol devrimcilerin ve halkın kendini örgütlemesine büyük katkı sağlamıştır. Yine Milan tribünlerinde aşağı sallanan büyük Che pankartı Milanolu sanayi işçilerinin futbolu nasıl algıladığını da göstermektedir " demek yerinde olacaktır.

FUTBOL ŞİRKETLERİN BİR PARÇASI

Son yıllarda futbol ve küreselleşme ilişkisini inceleyen çalışmalar farklı analizleri de gündeme getirmektedir. 21. yüzyılda futbol, yalnızca tekil ülkeler içindeki sınıfsal ilişkilere bakılarak analiz edilemeyeceğini ifade eden araştırmacılar, ilgilerini şirketlerin sportif faaliyetlere katılma sürecine yönlendirmişlerdir. Şirketler, son yıllarda süratli bir şekilde futbol aktivitelerinin bir parçası olmaktadır. Özellikle eğlence endüstrisi ile futbol arasında organik bir bağ kurulmaya çalışılmış ve futbol, şirketlerin piyasaya arz ettiği tüketim metaları ile örtüşmüştür. Ekonomik küreselleşmenin hızlanması ile futbol kulüplerinin mülkiyeti konusunda da yeni bir döneme girilmiştir.
Özellikle ileri kapitalist ülkelerde medya devleri, hızla büyük kulüplerin sahibi ya da ortağı haline gelmektedir. Gürkan Öztan'm da belirttiği gibi, "Uluslararası düzlemde zengin kapitalist ülkelerin, 3. Dünya ülkelerinde faaliyet gösteren kulüpleri satın alması ya da ortak olarak onlar üzerinde hegemonya kurması, sıkça rastlanan bir durumdur.
Bu çerçevede global ölçekli bir sporcu ticaretin den de bahsetmek mümkün olmaktadır. Başarılı sporcuların, yüksek menajerlik paraları ile Batılı ülkelere ihracatı finan-sal açıdan eşitsizlikleri gündeme getirmektedir." Bütün bu sosyo-eko-nomik değerlendirmelerin sonuna eklenmesi gerek önemli bir hususta, futbolun cinseyitinin tercihini 'erkek'ten yana kullanmış olmasıdır. Kadın futbolu diye bir şeyin olması bizi yanıltmasın. Çocukken öğretilen ilk şeylerden biri voleybolun kız, futbolun erkek oyunu olduğudur. Stadyum erkek için kendini rahatlıkla ifade edebileceği bir alan haline dönüştürülmüştür.
Maç seyretmeyi isteyen bir kadın kitle halinde huşuyla söylenen küfürlü tezahüratlarla canından bezdirilir. Bazı 'delikanlı kadın'lar ise erkekleşmeyi ya da erkek gibi kadın olmayı kabul ederlerse tribünlere kabul edilebilirler. Futbol topuna verilen çeşitli isimler ve topun yaptığı bazı çağrışımlarda kadını aşağılayan cinsiyetçi bir söyleme sahiptir.


23 Ocak 2012 Pazartesi

NAKLEN YAYINLAR




24.01.2012 Salı
18:00 Gana - Botswana  EURSPORT 
18:00 Sivas - Antalya  LIGTV 
18:00 Manisa - Samsun  LIGTV 
20:30 Besiktas - Gaziantep  LIGTV 
20:30 Mersin - Kayseri  LIGTV 
21:00 Mali - Gine  EUROSPORT 
21:45 Cardiff - C. Palace  SKYTURK 
21:45 Juventus - Roma  TRT 
25.01.2012 Çarşamba
18:00 Libya - Zambia  EURSPORT 
18:00 IBB - Fenerbahçe  LIGTV 
18:00 Trabzon - Eskisehir  LIGTV 
18:00 Ordu - Karabuk  LIGTV 
18:15 CSKA - Anadolu Efes  NTVSPOR 
18:30 Chievo - Siena  TRT 
20:30 Galatasaray - Ankaragucu  LIGTV 
20:30 Genclerbirligi - Bursaspor  LIGTV 
21:00 E.Gine - Senegal  EUROSPORT 
21:00 Fenerbahce U - E.Milano  NTVSPOR 
21:00 Mallorca - A.Bilboa  TRT 
21:45 Liverpool - Man. City  SKYTURK 
23:00 Barcelona - Real Madrid  TRT 
26.01.2012 Perşembe
18:00 Sudan - Angola  EURSPORT 
20:00 Galatasaray - Olimpiakos  NTVSPOR 
21:00 Fildisi S. - Burkino Faso  EUROSPORT 
21:45 Milano - Lazio  TRT 
20:00 Maccabi - Barcelona  NTVSPOR 
22:30 Levante - Valencia  TRT