2 Mayıs 2010 Pazar

Bir zamanlar zirvedeydiler ama...


UEFA'nın resmi yayın organı 'Champions', nisan-mayıs sayısındaki dosya konusunda Türk futbolunun 'röntgenini çekti.' Titus Chalk imzasıyla yayımlanan dört sayfalık yazıda Graeme Souness, Colin Kazım, Frank Rijkaard ve Hıncal Uluç'un görüşleri de yer alıyor...

UEFA’nın resmi yayın organı ‘Champions’, nisan-mayıs sayısında Türk futbolunun geçmişten geleceğe uzanan yolculuğuna göz attı. ‘2002 yılında Türkiye neredeyse dünyanın zirvesindeydi. Ancak artık değil. Bunu kabul etmek Guus Hiddink’i işe almaktan daha önemli’ ifadesiyle başlayan ve Titus Chalk’ın kaleminden çıkan dosyanın öne çıkan notlarını derledik...
Coğrafi açıdan Türk futbolu Avrupa’daki oyunun her zaman kenarında olmuştur. Ancak Galatasaray’ın 2000’de UEFA Kupası’nı kazanması ve Euro 2008’de Milli Takım’ın yarı final oynamasıyla futbolcular bu zalim mesafeyi aşmak için başkaldırdılar. Beş yıl önce Atatürk Olimpiyat Stadı en unutulmaz Şampiyonlar Ligi finaline ev sahipliği yaptı.
Türkiye’de futbolun kuruluşu 19. yüzyılın sonlarına dayanırken profesyonellik 1954’te başladı. O yıl Dünya Kupası’nda mücadele eden Türkiye, takip eden 30 sene içerisinde ortalarda yoktu. Bu 1984 yılında Jupp Derwall’in Galatasaray’a gelişiyle değişti. Batı Almanya’yı Euro 80’de şampiyon yapan Alman’ın Türkiye’ye gidişi pek çoğu kişiyi şaşırttı. Ancak Derwall çok büyük bir etki bıraktı ve hâlâ Türk futbolunun ‘Baba’sı olarak tanımlanıyor.

Uluç: Derwall, İsa gibiydi
Yorumcu Hıncal Uluç, Jupp Derwall’i şöyle anlatıyor: “En başta Derwall vardı, tıpkı İsa gibi. Buraya geldiğinde gülmüşlerdi. Yöneticiler ona az para vereceklerini söyleseler de o parayı istemedi. Tek isteği çim bir antrenman sahasıydı. Bu hayata geçirilince herkes sahasını düzeltti ve futbol oynamaya başladık.”
Derwall 1987’de emekliye ayrılmadan önce kupa ve ligi kazandı ve Türk futbolunun en saygı gören iki teknik adamı Fatih Terim ile Mustafa Denizli’ye mentörlük yaptı. Derwall’in etkisi asla azımsanamazdı, ancak mirası beklediği gibi olmadı: Sadece Galatasaray Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finali geçebildi, 2008’de Fenerbahçe çeyrek finale erişirken aynı sezon Beşiktaş grup sonuncusuydu.
Bu durum Galatasaray’ın eski teknik direktörü Graeme Souness’in anılarına şöyle yansımış: “Futbollarını seviyorlar. Taraftarlar saatler önceden stada gidip tezahürat yapıyor. Futbolcuları çok istekliydi ve öğrenmeye hevesliydiler. Ben orada çok genç bir nesille çalıştım daha sonra o kadrodaki Hakan Şükür ve Tugay Kerimoğlu gibi futbolcular çok önemli işler yaptı.”

Kazım: 25 yaşındaysan hâlâ gençsin
Türk futbolunun sorunlarını Türker Tozar şöyle anlatıyor: “Türk futbolunun altın jenerasyonu 10 sene önceydi. 2000’de Galatasaray UEFA Kupası’nı aldı, iki yıl sonra Dünya Kupası üçüncülüğü geldi. Ancak şu anda oyuncu yetiştirmekte zorlanıyoruz.”
Yabancı sınırlamasına rağmen Türk takımlarının yurtdışında oyuncu aramalarını yerli oyuncuların pahalılığına bağlayan Tozar’a, Fenerbahçe’nin eski oyuncusu Colin Kazım’dan karşı tez geliyor: “Yerli oyuncu yetiştirmek için bir istek yok. Kulüp altyapıdan oyuncu çıkaracağına dışarıdan birine 15 milyon avro vermeyi tercih ediyor. Oynadığım üç sene içerisinde altyapıdan yalnızca iki oyuncu A Takım’a yükseldi. Ki onlar da başka takımdan alınmıştı tamamen yetişmediler. Türkiye’de 25 yaşında olsanız bile sizi genç oyuncu olarak adlandırıyorlar.”
Frank Rijkaard Galatasaray’daki ilk yılında takımda değişiklikler yapmaya başladı. İşe altyapıdan başlayan Rijkaard bunun önemini şöyle anlatıyor: “Genç takımdaki oyuncuların A takıma yükselmesi iyi bir şeydir. Taraftarlar böyle oyuncuları seviyor ve bu da oyuncuyu motive ediyor. Galatasaray Avrupa’daki takımlarla mücadele edebilmek için altyapısının önemli olması gerektiğinin farkında. Bunu doğru yaparsa büyük bir avantaj olur.”

Rijkaard: Burada sabır yok
Türkiye’deki kulüplerin yönetim şekline dair ise Rijkaard şunları söylüyor: “Buradaki futbol duygusal ve bu da uzun süreli plan yapmayı zorlaştırıyor. İnsanlara ‘Sabırlı olun’ diyemezsiniz, ancak çalışmanızda inanmanız gerekir. Bir takımı çabuk geliştirmeli ve gelişimi görmelisiniz. Kulağa kolay geliyor ama değil.”
Türkiye Futbol Federasyonu Dortmund’da açtığı ofis kanalıyla ‘dışarıdaki’ Türk yetenekleri keşfetmeyi de amaçlıyor. Bu yolla yakın geçmişte Altıntop kardeşler, Nuri Şahin ve Mevlüt Erdinç takıma kazandırılmıştı.
Hiddink tercihini ise Colin Kazım şöyle anlatıyor: “Dünyadaki her takım Hiddink’i ister. Eski antrenörlere saygısızlık etmeyeyeim ama o bizi daha iyi duruma getirebilir. Hiddink’in bizle paylaşabileceği çok fazla tecrübesi var. Federasyon bu iş için en iyi kişiyi göreve getirdi.” Hollandalıya bir övgü de vatandaşı Rijkaard’dan: “Hiddink pek çok ülkede çok fazla başarısı olan bir menajer. Ne yaptığını ve ne istediğini biliyor. Hepimiz onun çok başarılı olduğunu biliyoruz. Umarım o başarıları burada da tekrar eder.”
TFF yalnızca Hiddink’in üstün yeteneğine güvenmiyor. Euro 2016 için büyük bir projeyle aday oldular ve dipten başa futbolu geliştirmek istiyorlar. Peki bütün bunlar gerçekleşebilirse Türkiye yeniden Avrupa futboluna güçlü bir şekilde dönebilir mi? Cevap Graeme Souness’ten geliyor: “Türk futbolcularının ne zaman, ne yapacaklarını bilemezsiniz. Doğuştan teknik olarak çok yetenekliler ve her sezon daha da gelişiyorlar.” (Spor Servisi)

Üç kuşak, üç yıldız: Lefter, Tuncay, Arda

Efsane Lefter, 85 yaşında.

İşte Türk futbolundan üç ayrı kuşak ve bu kuşaklara ait üç yıldız isim....
Lefter Küçükandoyadis: Adını 1947 yılında Fenerbahçe’ye transferiyle duyurdu. Daha sonra 1950 yılında Fiorentina’ya, iki yıl sonra da Nice’e transfer oldu. Daha sonra yuvasına döndü ve 615 maçta kaydettiği 423 golle efsane unvanını elde etti. 1954 Dünya Kupası’nda iki gol attı. 22 golle Hakan Şükür’ün ardından Milli takım tarihindeki en golcü ikinci oyuncu.
Tuncay Şanlı: Türk futbolundaki iyi olan her şeyi barındırıyor. Premier Lig ve daha büyük organizasyonlarda -Euro 2008 gibi- yeteneklerin gösterdi. 72 kez milli olan oyuncunun Hiddink’in gözdesi olması bekleniyor.
Arda Turan: Galatasaray’ın 23 yaşındaki kaptanı hızla ülkesinin odak noktası haline geldi. Söylentilere bakılırsa kendisiyle Liverpool, Tottenham gibi takımlar ilgileniyor. Soru şu: Acaba Şampiyonlar Ligi’ni kazanan ilk Türk yıldız olabilir mi?

Hiç yorum yok: