3 Mayıs 2010 Pazartesi

Formalite de olsa iş, üstelik ağır iş


Ligin ilk devresinde sadece tek bir hafta (4) pazartesiye sarkmıştı. İkinci devrede ise sekiz haftadır cumadan pazartesiye uzayıp sünüyordu maçlar; evrakı ve vatandaşı masadan masaya sevk eden bitmek bilmez bir formalite gibi. İlk devrede dört hafta (5, 9, 11 ve 13) cumartesi-pazar oynanıp bitmişti. İkinci devrede ise ilk kez bu haftasonu, iki günde toparlanan bir haftayı eda ettik. Şampiyonluk ve düşme rekabetinin son düzlüğünde maçların eşzamanlı oynanması töresi sayesinde. Mesele, ‘yayıncı kuruluşun’, yüksek bedelle aldığı ihaleden sonra, her gün mümkünse üç öğün naklen yayın servis etme telâşına düşmesi. Ellerinden gelse, “adı üstünde: hafta” deyip, yedi gün maç oynatacaklar. Yılmadan tekrarlıyoruz: Lig haftasının hakkı, iki gündür. Üç hele dört güne yayıldıkça, insicamı bozulur. En önemlisi, zaten haddinden fazla yer kaplayan futbolun bu kadarı, sevenlerine bile bıkkınlık getirir.

Madenci baretiyle Karabük
Fener’le Bursa’nın maçları, Bener Onar’ın pazar günü yazdığı gibi, kimsenin sürprize gerçekten inanmadığı bir formalite gibi ‘yaşandı bitti’. 32. haftanın bu zirve maçları, 1 Mayıs’ta cereyan etti: Taksim’deki gösterilere katılan Spor-Sen profesyonel sporcuların da emekçi olduğunu hatırlattı, Demir-Çelik Karabüksporlu şampiyon futbolcular başlarında madenci baretleriyle resmi geçit yaptılar o gün. Bu şenlikli 1 Mayıs’ın gecesinde mesaiye çıkan futbol emekçilerine haksızlık etmeyelim; neticelerin sürprizsizliği ve verdiği formalite duygusu nedeniyle, sahada akıtılan teri, yıpranan kasları, harcanan kaloriyi hâşâ küçümsemeyelim. Bilhassa bu sinir haftalarında, bazen basbayağı ümitsiz olarak ‘çıkıp oynama’ zorunluluğu, futbolun bir ‘iş’, futbolculuğun ağır bir mesai oluşunun bir cephesi değil mi? Es-Es de Kayseri de ciddiyetle, ellerinden geleni yaptılar. Ancak Fenerbahçe ve Bursaspor’un iştahı, onların bütün ciddiyetlerinin üzerindeydi. Fenerbahçe pres kıskacıyla Es-Es’i kımıldatmadı. Ama kilit Alex’in vuruşuyla açılınca, maçın hikâyesi ‘sonunda Almanlar kazanır’ meseline dönüyor.
Kayseri-Bursa ligin ilk devresinde haftanın zirve maçını oynamışlar, 3-0 galip gelen Kayserispor lider olmuştu. Önceki dört sezonun üçünde ilk beşe giren ama bir türlü ‘büyük hamleyi’ yapamayan Kayseri, şimdi 8. sırada. Ligin ikinci devresinin en gerileyen takımı. Bursaspor’un daha önce de değindiğimiz meziyeti: Golün demokratik dağılımı. Ligde 4 gol ve fazlasını atan oyuncu sayısı (8) en fazla olan takım. Galatasaray ve Kasımpaşa’da 5, Fener, Trabzon, Es-Es, Belediye’de 4 oyuncu var, en az 4 gol atmış.

‘Başarısız kim?’
Başaltı mevkiindeki dört takım da mağlup. İstanbul Belediyesi-Galatasaray maçı, yarı gönüllülüğü ve pozisyon savurganlıklarıyla, tam ‘içtimai mevkiine’ uygun geçti. Rijkaard’ın ‘Başarısızlıkta suçlu kim?’ sorusuna ‘ahmakça sorular’ cevabını soru kabul edelim. Ahmakça olmayan bir soru: Futbol ortamımızdaki ahmaklıkta suçlu kim?
Ankaragücü, ligin ikinci devresinde en az gol yiyen üç takımdan biri (Bursa 8, Ankaragücü 9, Fenerbahçe 10). Pozisyon üretme kapasitelerinde de belirgin bir gelişme var. Gecekondu hâlâ barışmadığı Gökçek’ten şüphelenedursun, Başkent Fenerbahçe’ye tehdit sinyalleri veriyor yani. Trabzonspor kupa finaline, Aybaba dönemindeki (2003) kadar değilse de, yenilgilerle hazırlandı.
Formaliteliği en belirgin maçlar: Antalyaspor Antepspor’u yenince (üst üste üçüncü galibiyet) düşük Denizli’ye bangır bangır yenilen Gençler’i geçerek tek haneli bir pozisyona yükseldi. Bundesliga ‘söyleminde’ orta sıra takımlarının telâffuz ettiği bu hedefi geçen hafta Thomas Doll dillendirmişti: ‘Yukarıya yetişemedik, bari tek haneli bir pozisyonda bitirelim’ diye. Geçen hafta Antalya’ya yenilirken taraftarların ‘Gençler gol, onunculuk geliyor’ tezahüratı boşuna değilmiş!
Altı hafta önce Sivasspor’la Diyarbakırspor kırmızı çizgide puan puanaydılar. Ankaraspor ilâvelerini çıkalım; Sivas üst üste beş kere berabere kaldı (sonuncusu bu hafta evinde Kasımpaşa’yla.) Beşinde de arkadan gelerek! Bu maçların üçünde sayı yapan Cihan Yılmaz, en golcü elemanları oldu (6 gol). Şahane bir hasılat sayılmaz aslında. Ne var ki Diyarbakırspor aynı periyodu beş yenilgiyle geçince (sonuncusu bu hafta sessiz evinde Beşiktaş’a), onlar için şahane oldu. Kasımpaşa’da Cenk’in şarladığı Gökhan Güleç’in bozulup oyundan çıkmak için kenara yürümesi, sonra gol atınca arkadaşlarını iteleyip somurtması da gösteriyor: evet, bu bir ‘iş’, ama aynı zamanda ebedî ergenlik oyunu. (Tanıl Bora, Radikal)

Hiç yorum yok: